Bugüne kadar yaptığım en aptalca işlerden biridir İstanbul’da araba kullanmak.

Öyle bir ortam ki insanlar şebeke halinde hareket ediyorlar ama hiç bir düzen veya kural olmadan yuvarlanıyorlar, bağırıyorlar veya şarkı söylüyorlar. Birşey bizi ileri geri yukarı aşağı sallıyor sanki – daha çok da geri geri! Gün içinde birbirimiz ile nasıl denk geleceğimizi umursamıyoruz. Bir daha asla görmeyecekmişiz gibi o insana içindeki kötülükleri yansıtma hakkını kullanıyoruz. Ama belki o kadın senin yan kapı komşun? Belki senin mahallelin. Farketmiyor ki ahali bunu, o anda gaza geldiyse frene asla basmıyor. Bence aklına bile gelmiyor yavaşlamak, durmak. O fren yerine körü körüne kornaya basıyor. Kimi arabasından iniyor, kimi karşı kaldırımdan olay yerine teşrif ediyor, kimi trafik polisliğinin doğru düzgün yapılmadığı bir ülkede polisi çağırmakla tehdit ediyor. I’m gonna call 911 b*tch! 🙂

Rasyonel düşünce yerini dürtü kontrol bozukluklarına bırakıyor, yoksa sadece alışkanlık mı olmuş bilemiycem artık? Günlük hayatta zaten kaldırımda yürümeyi bilmeyenler için şimdi didişmeye geldi mi kollar sıvanıyor. Kavgacı bir milletiz derler ya hani, işte çok doğru bir laf ama eksik: hem kavgacıyız hem de tek yaptığımız bu!

Bu aptalca gelecek ama, işte dedim ya İstanbul’da araba kullanmak aptalca bir iş. Malum gündem olaylarından bu ara kafalar çok karışık olduğundan, inanç ve yaşayış şekilleri çatışıyor. Ben bu trafik olayına kolay adapte olamıyorum hala. İçsel olarak sanki farklı platformda işliyor benim sistem. Başka dilde yazılmış ya işte ondan dokundu biraz.

İnsanlar çoğu zaman şahsen tanışmadıkları için diğer insanlara haksızlık etmekten utanmıyor.Bu bilgi boşluğundan istifade ederek, daha hiç tanımazken karşısındakine saldırabiliyor. İnsanlar (ve hayvanlar) bunu sadece rahatsız edildiklerinde yapıyorlar. Savunma için çeşitli yöntemler geliştiriyorlar, bazısı geri saldırıyor. Sonucunda ya kafa koparmak ya da pasif agresif manipülasyonlarNeden mi? Hepimiz insanız çünkü. Uzun zaman önce bu kural görünümlü içgüdüler peşimize takılmış, genetikten kodlanmış kardeşim. Hepsini de kanıtlamış ilim insanı, al bak aç oku. Dünyanın geri kalanı bu bilinçle jenerasyonlar yetiştirirken genetik yapıları evrilsin, biz burda kendi şehrimize, insanımıza kendi trafiğimize blog üzerinden b*k atalım! (İşimiz gücümüz eleştirmek ya, biraz da kendimi eleştireyim di mi..) 

Ben sadece diyorum ki en basitinden diğerleri hakkında özgürce yorum yapabiliyor olabilsek, bu birbirine geçirme ihtiyacı biraz olsun karşılanacak ve herkes birbirine bu kadar fiziksel sardırmayacak. Bak biz de batılıya uyduk yazıyoruz aklımızdan akarcasına, hiç kimsenin canı da yanmıyordur, çoğu insan da okumayacak zaten bu kadar lafı. Al işte ben özgür müyüm sen söyle? Kaç kişi yorumlar yapacak üzerinden. Sen İlgilenme kardeşim, üzerine alınma! İlla herşey her yorum seni ilgilendirmeyebilir. Ama o bahsettiğim toplumsal rahatlama noktası için çok daha fazla insanın sorumluluk alması gerek. Ha, bu sorumluluk parti kurmaktan tut da, sosyal medyaya selfie göndermeye kadar her yoğunlukta olabilir. Herkes aynı özveriyi göstermek zorunda da değil. Ama hangisi daha etkili olur, kimin sesi duyulur onun sözü kimseye verilmiyor tabii.

Bu çok da şaşılmaması gereken bir durum çünkü bunu bize bilgi teknolojileri çağı yaptı sonuçta. Sanal yaşam alanlarımız arttıkça kurulan ilişkiler bozulmuş, yeni mizansenler yaratılmış, kimin neyi savunduğu, neyin daha önemli olduğu kesinlikle anlaşılmıyor. Herkes ve herşey var ve mübah, ve gerçek ve taraf! Herkes bu trafikte kendi tarafında, kendi kurallarını yazıyor kardeşim. Bir üstadın dediği gibi: herkes kendi kafasını yaşıyor harbiden..

Çocukluktan beri örnek öğrenci olmak isteyene en büyük kıyaklar geçilirdi ya işte o kapitülasyonlar için yapılan ‘doğru Ahmet’likler gibi. Hiç öyle derin psiko-analiz yapmaya gerek yok aslında ama ben her zamanki gibi çok uzattım. Şunu kabul etmek lazım: Bu bir özellik ve doğuştan geliyor. Allah öyle yaratmış derler ya, o konsepti bizim toplum olarak biraz daha iyi anlamamız gerekiyor. Fakat Türk insanı bu tip pragmatik konuların asla üzerinde düşünemediği için tartışmalar hep yüzeyde kalıyor, trafikte kalıyor. Ama trafikte de halloluyor galiba! Yüzeyde bu kadar şiddetlenip bir anda dağılarak patlayan ilişkiler ise normalize oluyor ve taraflar asla anlaşamıyor sürtüşme devam ediyor.

Sadece dinlemek ve itahat etmek değil de aynı zamanda fikrini söyleyerek katkıda bulunmak da senin insani görevlerin arasında ama işte herkesin öyle hemen evrilmesini bekleyemeyiz.

Görüldüğü gibi bu öyle sadece araba kullanmayı iyi bilmemek ile alakalı bir durum değil. Gerçi o da bi sorun, ama asıl konu bazılarına derin geliyor yüzleşmeye. Sanki dünya bizi konuşurken bizim insanımız bir kaşık suda boğuluyor. Tepedekinin çok büyük etkisi var tabii. Biraz daha insanları kendi hallerine bıraksa, millet şahsiyet kazanabilse. Yok kardeşim, hep benim dediğim olacak… Herkes bir küçük Tayyip oldu zaten bu sayede, diktatörlük tek çare oldu a.q!

Trafikte ruhunuzun daralabileceği, dakikalarca düşebileceğiniz çukurlar da var – aynı bu blogda olduğu gibi – . Kafa göz yarılmaları, şaşılacak nitelikte saldırılar, sanrılar, kızılamayacak kadar tuhaf saplantılar var… Mesela bazı kurallar çok ilkel kalabiliyor ve kendinizi kavganın ortasında kahkaha atacak kadar zayıf bulabiliyorsunuz. Örnek mi: mesela sokaklarımızda ‘kadın olmasaydın kodum mu oturturdum sana!’ gibisinden tehditler duymak mümkün. Niye bu kadar açık bir örnek verdim bilmiyorum. O kadar cinsiyet odaklı bir toplumuz ki, bazen buna sadece cümle içinde değinmek bile gülünç olabiliyor.

Sanırım şiddet şiddeti doğuruyor bu hayatta ama zaten hayat da bu değil mi? İşte asıl dikkat çeken ise insanların bu konulara halen kayıtsız kalmaları. Bak bana, hemen sarıldım not almaya başladım. sen de yap birşeyler işte ya. Tabii belki daha medeniyeti yeni tatmış bir ülke olabiliriz bazılarının gözünde. Arabaların ve insanların sürekli bir trans durumunda olmaları da bundandır belki zamanla geçer diyorsunuz. Hiç bilemiyorum, o kadarını artık ‘Z’ nesli düşünsün bizim elimizde yeterince problem var çözmek istersen. Sadece bu trafik konusunun farkında olmamak veya umursamıyor olmak benim için bir seçenek değildi. Bütün bunların bugünden yarına değişecek normlar olmadığından yola çıkarak size derin bir nefes almayı öneriyorum, mümkünse her gün meditasyon.

Hiç kendinizden geçercesine birine kızdığınız oldu mu? İstanbul’da araba kullandıysanız kesin olmuştur! İlk yazıyı da burada noktalamak istiyorum. Hayırlı olsun efenim.


0 Comments

Leave a Reply

Avatar placeholder