Hemen Tayyip’den bahsediyorum zannetmeyin lütfen, bu yazı politik değil. Olsa olsa antropolojik…
Öncelikle bir şekilde felsefe yapacaksak (Rüya’cığımın öğütlediği gibi) ortak terimlerimizi belirlemeliyiz. Sözcük tanımına bir bakalım:
bencil
sf. 1. Yalnız kendini düşünen, kendi çıkarlarını herkesinkinden üstün tutan, hodbin, hodkâm, egoist: Bencildir insanoğlu, bencil olduğu için de yalnız kendi dertlerini düşünür, yalnız onlara inanır. –N. Ataç.
2. fel. Bencilik öğretisine inanan.
Bencil davranıp yaşamını bu fikir üzerine devam ettiren insan modelinin aslında ruhunda diktatörlük olduğuna inanıyorum. Bazen hissetmişsinizdir; sanki herkes kendini bu ülkede yanlız yaşıyor zannediyor! Zaten sadece ülkemizde değil, son yıllarda dünyada da o kadar çok diktatör var ki; bunun toplumsal karakterimize işlemiş olması da kaçınılmaz. Bazı örneklerden devam edersek daha eğlenceli olacak sanırım.
Diktatör ruhlu adamın repertuarında olmayan cümleler:
- Nasılsın? Günün nasıl geçti?
- Falanca iyilerdir inşallah, selam söyle benden.
- Beraber birşeyler yapmak ister misin?
- Dur sana yardım edeyim.
- İyi günler.
- Kolay gelsin.
- Bugün hava ne kadar güzel.
- Teşekkürler
Herkes zaman zaman bencil olabilir. İnsanları bununla suçlamak çok sağlıklı olmaz, çünkü onun da bir sebebi vardır. Ama eğer bir insan kendini beğenmişliğin zirvelerinde yaşıyorsa, her zirvede olduğu gibi oralar çok soğuk yerler olacak ve büyük ihtimalle yanlız başına kalacaktır!
Başka insanlara (veya sadece insanlığa da diyebiliriz) beslediği hoş duygular kendiliğinden çıkmıyorsa bunları tanımadığı için sizin sevginiz ve ilginizi de algılayamaz. Belli bir uzaklıktan bakıldığında çok alınarak hemen oradan uzaklaşmak istersiniz. Ben bu tip insanlarla arada bir tanışıyorum ve hatta bir iki tanesiyle münasebetim de oldu. İnsani duygulardan mahrum yaşamaları ilginç ve bir o kadar da şüpheli. Ben bu düşünce seviyesine seçenek olarak gelmedikleri kanaatindeyim. Yani bu engelli olmak gibi bir durum değil. Ha, önünde ‘kafası çalışmamak’ gibi dolaylı bir engel olabilir, ama başlıbaşına bencillik bence bir seçenek.
Bu başkasını düşünmeden yaşama hastalığı bir yerden sonra insanı çok zorluyor olsa gerek. O kişi bir noktadan sonra ruhunda diktatörlük olduğuna inanmak zorunda kalıyor. Çünkü buna bir yerde mecbur kalıyor, bu onun için daha akılcı bir seçenek olmaya başlıyor çünkü diktatör değilse aptal gözükecek (çünkü kendini yanlızlığa mahkum etmek çok aptalca) ve dolayısıyla güçsüz kalacak. Diktatör olursa en azından ona boyun eğen ve peşinden gelen bir kitle sahibi olma şansı var. Bazen her seferinde tek insanla idare edebiliyorlar ama tabii onları çamaşır değiştirir gibi değişmek zorunda kalıyor. Temelde verdiği ve aldığı hissiyat aynı.
Şimdi bir de ‘bencil’in zıt anlamına bakalım: İnsancıl.
insancıl
sf. 1. İnsan seven: Her hâli ile insancıl, sevecen, efendice bir tavırdır. –H. Taner. 2. İnsanla ilgili: Böylesi bir yaklaşım arzusunu sarmalayacak insancıl birikimden yoksundum. –Ç. Altan. 3. İnsana değer veren: İşte o gün hocamızın yine insancıl bir yanını keşfetmiştik. –H. Taner. 4. fel. İnsancılık yanlısı olan, beşeriyetçi, hümanist.
Sanki insancıl olmak hakkında daha uzun düşünmeliymişiz gibi geliyor bana. En nihayetinde büyüklerimizin hep öğrettiği bu değil midir? Birbirimize saygılı olalım, yapıcı olalım diye. En azından bana bu tavsiyeleri verecek birileri vardı. Bu konuda kendimi şanslı mı hissetmeliyim? Sanmıyorum. İki dayanağı var bu argümanın:
1. Bunlar herkes tarafından elde edilebilir bilgilerdir. Kişilerin verdikleri kararları gözlemleyerek iyi niyetli ve yardımsever olanın her zaman daha mutlu ve huzurlu olduğuna kannat getirebilmesi gerekir. Biraz ince bir düşünce oldu, herkesten beklememek lazım.
2. Asıl önemli olan dayanak: İnanç.
Bu teze karşı bir tez de var. Davranışlar üzerine mantıksal bir çıkarım yapmak, durumları çıkar doğrultusunda formülize etmek. Herkesin bencilce birbirinden hak çaldığı bir dünyada, ilişkilerde iyi olan seçeneğe yönelmek insana bazen kazıklandığı hissini verecektir. Kişinin pozitif düşünceye yatkınlıkta genetik bir baskınlığı yoksa eğer, insanlardan önce kendini düşünmenin çok daha karlı olduğuna kanaat getirilecektir. Yetişkin sayılmaya da çok gerek yok aslında. Örnek: Çocuklar nasıl nankördür biliriz. İnsan çocuk yaştan bu zihinsel olgunluğa erişmiş ise ve bir dur diyen de yoksa, etrafına egoistlikler yaparak hayatına devam etmeyi tercih edebilir.
Burada mantık ve zihinden daha kuvvetli bir etken inancımız oluyor. Her koşulda bizi sürükleyici bir faktör bu. Kişinin kendini analiz etmeden, kendini akışa bırakıldığında inançlarının onu diktatörlüğe kadar götürebildiğini gördük. Eğer yapımızda iyi bir insan olmak ve insancıl davranışın her zaman daha iyiyi beraberinde getireceğine inanmak varsa da, bunun bizi ‘keriz’ yerine koyulma ihtimalini doğurduğunu görüyoruz.
Bu durumların her ikisinin de uç noktalar olduğunun farkındayım. Peki kendimizi en son ne zaman bu hisleri yaşarken bulduk? Bunu farkettiğimizde gerçekten kaç dakika ‘ben ne yapıyorum?’ diye durup düşündük? İşte sadece olgunlaşmak için bir adım atmaya karar verdiğimizde buna vakit ve cesaret bulabiliriz. İyi veya kötü yönde olması çok da farketmez, sadece ne kadarıyla yaşayabileceğimizi tespit etmek önemli.
0 Comments