Ekip dinamikleri ne olursa olsun profesyonel hayattaki adaptasyon zorlukları herkesin yaşadığı bir problem.

Çok istenen bir şirkete girdikten bir süre sonra hiç dışarıdan göründüğü gibi olmadığını anlarız ya; hani hem çok şaşırıp, hem de “biliyordum!” hissini aynı yaşadınız mı? Tabii bu farkedilirse böyle bir şirket sizi fazla tutmaz. CV’de güzel duran birçok şirkette fazla sirkülasyondan ekipler kısa sürede yenilenir. Bu da girdiğimiz anki ortamın değişmesi demek. Bu kurumlar standardı çok yüksek tuttuğu için çıkması kolay, girmesi çok zor olabiliyor. Fakat son zamanlarda kendini attırmakta güçlük çeken çok insanla karılaştım. Kanunların işçiye avantajlı olmaya başladığı bir dönemde bu normal mi? Eğer avantajlı olsa kendini niye attırmak istesin? Neyse, konu bu değil. Sadece ilgili referansı verelim herkes haklarını bilsin: https://www.csgb.gov.tr/home/contents/FAQ/IsKanunu

Hiç “kendini attırmak” istemeye de şaşırıp kızmayın, çalışma hayatında yeterince uzun kalanların hepsinin aklından en az bir kere geçmiş bir düşüncedir.

Daha kişisel ve psikolojik bir bakışa dönecek olursak:

Çeşitli problemler var ama sonuç farketmiyor. İnsanlar güç görünce kendilerini egolarına kaptırabiliyorlar. Etraflarına verdikleri zararın farkında bile değiller o anda gözler kararıyor. Bunu görmek olayın içindekiler için hiç kolay değil. Yıllarca patrona çok içerleyip, işe küskün gidip gelen ve kimsenin bunu farketmediği yüzlerce insanlar var. Bu fark edilmeden çektirilen eziyet alışkanlık haline gelebilir (hatta bazı şirketin bilinçli politikası bile olabilir) ama elimizden birşey gelmez. Çünkü karşınızdaki insan değil kurumdur. İnsanlar size mobbing yapsa da muhattabınız hep bir kurumun İK’sı olacaktır.

Dolayısıyla bütün duyguları bir kenara bırakıp, altta yatan bu gerçeği görebilirseniz sıkıntılı bu durumu sağlıklı şekilde atlatmak mümkün. Hiç üstüne alınmamak, karşındaki insanı insan olarak görmemek lazım.

Eskiden yumuşak bir ifade ile karşındakine laf sokmayı marifet bilirdim. Hatta o gazla ufak bir fist-pump ile bu “başarıyı” içselleştirip kendi çapımda kutlardım. Kendim de o anda ego seline kapılıp sürükleniyormuşum. Demek ki; haksız duruma görüp güzel bir kapak yaparken içimden mücadele veriyordum. Tabii bu gibi olaylara tamamen pasif kalmak da normal veya kolay değil. Ama abartmamak lazım. Yoksa yaşanan olayın gerçeği gölgeleniyor olduğundan fazla yıpratıyor. Hem de sizden başkasını değil.

Her ekip çalışmasında, insanlar farklı olduğundan çatışma veya anlaşmazlık kaçınılmaz. Biz bunu varsayılan kabul edersek sonuç alma şansımız var. Bunu tek ekip düşüncesiyle yaparsak da iyi bir sonuç olabilir. Sadece bireysel gelişime fayda etmekle de kalabilir. Kısa yolu seçmek, karşındakini kayırmak veya sürekli saldırı taktiğini – pasif veya agresif – değiştirmek zorunda kalmak can sıkıcı. Bu gibi kıt gözüken yöntemler Türkiye’de çok popüler. Türk insanı o pozisyondaki işi bulduğu için kendini aşırı şanslı hissettiğinden kendisini sadece işiyle tanımlama gafletinde bulunabiliyor. Tamam ülke zor bir ülke, ama kıdemli pozisyonlarda hayat o kadar zor değil. Neden hala açlık seviyesinde çatışmaya kalkıyorsun ki? Çoğu örnek de işine gerçek bir saygı duymadığı için bu kadar hırsa bürünüyor. Asgari maaş alınan pozisyonlarda bile işlerine sonsuz bir saygı ile bağlı insanlar var, bu öz bilinç sende niye yok beyaz yakalı?

Şimdi çalıştığım ekipte benim hakkımda kötü düşünüldüğünü kanıtlarla anlayınca rahatlamıştım. Bundan etkilenmemek için ne egoya ne de pozisyona hayati şekilde bağlı olmamak gerekiyor! Hatta riskli bir durumdan avantaj çıkacağına inanmak lazım. Biraz da o yüzden belli gelir seviyesi ve tecrübe sonrası pozisyonlardan bahsediyorum. Yoksa yeni mezunlarda veya yüksek okul diploması gerektirmeyen işlerde çalışanlarda ayrıca bir hayat mücadelesi olabilir. Burada ise sadece extra efor peşindeyiz ve gene de enerjimizin büyük kısmını temel bir ihtiyaç olmayan bu güç zincirine harcıyoruz. Denklemdeki en bariz ama içeriden farketmesi zor taraf buydu. Neden hayati önemi olan şeylere vakit ayırmazken buna dikkatimizin çoğunu veriyoruz?

Yaş ve tecrübe yerindeyse insanlarda ego test etmeye gerek kalmıyor. Birşeyler kaybetmeyi göze almadan, gerçekten kazanmaya başlamıyor kimse. Bunu anladım ve amacım kendine eziyet ettirmemek ve tabii başkasına da etmemek, herkese de bu riski benimsemeyi kaybetmekten bu kadar korkmamayı tavsiye edebilirim. Sorgulamakta ve uzun uzun düşünmekte fayda var. Benim bunu anlayıp doğru aksiyonu almam 2 şirket ve 1 yıl kariyer molası aldı, aylarca farklı şekillerde debelendikten sonra bir yerde yanlışlar tükendi, doğru hamle yapıldı: Yetkili kişilere bir kurum olarak eksik bıraktıkları, lider olarak ihmal ettikleri herşeyi yüzleştirdim. Beni işten çıkaracaklarını düşünmüştüm. Ama daha stressiz bir ekibe transfer ettiler. Tabii bu süreçte kronik hastalığım nüksettiği için doktor raporlarımdan da korkmuş olabilirler!

— Şimdi retrospektif zamanı —

Geriye bakıyorum da kötü bir yol çizmişim, bakalım neleri yanlış yapmışım.

1. Çok yakın zamana kadar, çalıştığım insanların inat ve domuzluklarını tüm detayıyla kayda geçiriyordum. Sadece duyup görmekten bahsetmiyorum, içerleyip ve haddinden uzun analiz ediyordum. Halbuki biz Türklerin çok güzel bir lafı var: bana ne!

2. Sana atılan bir bok varsa bunu önlemek için bir şemsiye açmalısın! Yoksa bir süre sonra sen de bok kokmaya başlayıp onlar gibi etrafı pisletmeye başlarsın. (fena benzetme oldu ama verdiği hissi yansıtmak önemli). Bunun çözümü sabaha bırakmayıp orada cevabını vermek gerekiyor.

3. İlk yıllarda birşey yanlış yapılıyorsa hep kavgalaştım, hep aklımdaki doğruyu yüksek sesle ısrarla anlattım. Tabii ki bunu kimse dinlemedi, çünkü sadece yüksek sesli olmak bile antipatik olmaya yeter. Doğruyu söylüyor olmaya gerek yok bile!

4. Sonraki yıllarda işimde uzmanlaşınca işimle öne çıkmaya başladım. Beraberinde bir tevazu geldi sesim kısıldı. Ama asla sinirim domuzlara karşı azalmamıştı. Bu sefer onlara güzellikle yaklaşma kararı alıp birkaç yıl da iyilik meleği modunda takıldım. Bu da çok saçma oldu çünkü sen eğildikçe eziyor insanlar. Arsızlık diz boyu.

Bunlara nasıl bir tavır geliştirecekseniz artık kendi karakterinize uygun birşey bulursunuz. Sadece klasik yöntemler artık işe yaramıyor. Ben şanslıyım ve şükrediyorum. Alternatif planlarımı gerçekliğe yakın tutuyorum, her an aktivasyon mümkün olsun diye. Aslında çoğu insan kariyer oyunlarından bu kadar etkilenmiyor, ya da etkileniyor ama kendi potansiyelinin farkında değil.

Sonuçta açlık oyunları; herkes kendinden sorumlu ve herkes ölmemek için öldürebilir.


0 Comments

Leave a Reply

Avatar placeholder