İnsanlığın sonu kendi hayal gücü olabilir mi?

IMG_4415

Adamın bir felsefesi vardı: hayatta insanları sadece mücadele ileriye götürürdü. Herşey yolunda giderken insanın karşısına bir engel veya zorluk çıktığında bunu aşabilirse hayatta çok daha iyi bir yere gelebilirdi. Eğer bir zorluk yoksa, hayat onun için tekdüze bir hal alır ve canını sıkardı ve gerçek anlamda geliştiğini hissetmezdi. İşte kendince yarattığı manipülatif oyunları bu yüzden oynuyordu. Sadece eğlence aramıyordu, bunun faydalı bir sonuç getirdiğine inanmıştı. Durup dururken zorluk veya aksilik çıkarmak onu çözmeye harcanacak akıl, efor ve sabır onun için bir gelişmeydi.  Gerisini de düşünmüyordu, verilen zararın kendi eseri olduğunu da yanlış bulmuyordu sonuçları da umursamıyordu. Herkes gibi o da özünde iyi niyetli ve inandığı şeyin peşinden koşan  birisiydi. Birinin canını yakıp sonra bu acıyı dindirmek için uğraşmak da bir hayat amacı sayılabilir miydi?

İkisi birbirlerinden epey farklıydılar. Bu kadın hayatta büyük riskler almayı seven, yüksek sesle konuşup gülen ve çabuk ağlayabilen biriydi. Adamın sakin ve soğuk kanlı mizacı, kadının bu davranışını zaman zaman tuhaf ve yersiz gösteriyordu. Bir yandan da birbirlerine çekilmelerinin sebebi de bu farkları oluyordu.

Adam herşeyi sorgulamak istiyordu, didik didik edip, analiz etmekten hoşlanıyordu. Yapı olarak kadın da soru sormaya meyilli olsa da, belli bir dinginliğin olgunluğu beraberinde getireceğine inanıyordu. Bu yüzden kafasında oluşan sorgu suali olabildiğince azaltmaya dışa vurmamaya çalışıyordu. Meditasyon yapıyor olması da buna en büyük destekti ama nedense hiç yeterli olmuyordu. Adamın yanına geldiğinde sanki yalnızken kolayca susturabildiği zihni bir anda coşuveriyor, birdenbire tetikleniyordu. Çünkü o koca antipatik adam, kadının karşısında sevgiye muhtaç bir çocuğa dönüşüyordu! Kadının en ufak bir isteği, bir ricası bile adamın yadırgaması yüzünden garip oluyordu. Çünkü sağlayıcı hep kadın olmalıydı. Kendisi ilgi isteyince ise hiç karşılık alamıyor, hatta hareketleri aşağılanıyordu. Bütün bu aynalama sonunda neredeyse her seferinde kadın çıldıracak gibi oluyor ve sonunda bir histeri krizine giriyordu. Asla sakinleşmeyen kadının karşısında sonunda adamın da gözü dönüyor ve herşey muazzam bir kavga ve gürültü ile sonlanıyordu. Birbirlerini fiziksel olarak da incitiyorlar hiç olmazsa etrafa zarar veriyorlardı. (Hatta ne kadar büyük bir olay çıkarsa o kadar tatmin oluyorlarmış gibiydi, belki de içten içe birbirleri ile yarışırcasına bir havadaydılar: kim daha deli ve korkusuz olabilir yarışı…)

Bütün bu dehlizler içinde sürüklenirken kadının en masum duyguları su yüzüne çıkmaya başladı. Adama bir yerde bu işkenceden zevk aldığı için acıyordu, bir yandan da adam sevginin basit güzelliğini görebilse çok mutlu olacaklarını biliyordu. Ah keşke bir inansa! Kadının en büyük hatası adamı değiştirebileceğine inanıyor olmasıydı. Günbegün yaşananlarla, nefes almakla, beraber uyanmakla yani sadece hayatla yetinebilse. Neden şikayete bu kadar vakit harcıyordu ki bu adam? Bir türlü anlayamıyordu onun bu inadını. Ah keşke bir yerde bu kovalamacanın peşini bıraksa, aslında oynananın hep aynı oyunun tekrarı olduğunu görebilse. Ah keşke!…

Bütün bunları düşünürken kendinden geçen kadın hayal aleminde hüzün ve mayhoş bir müzik eşliğinde salınmaya başladı.

Adam için bir oyundan ibaret olan bu gel-gitler resmen ilişkinin rutini haline gelmişti. Bütün bunlar ikisinin de psikolojik bozuklukları olduğuna işaret ediyordu. Fakat kadın, her zaman kendini fazla eleştiren biri olduğundan sürekli herşeyden şüphe duyuyordu. Bu sorunlar bu ilişkiden mi, yoksa kendi geçmişinden mi kaynaklanıyordu? Suçlu kimdi, birbirlerine zehir mi akıtıyorlardı, ya da başka biri ile yapamayacak kadar sorunlu ve çaresiz miydiler? Bazen durumun ağırlığından kaçarcasına hayal gücüne kapılıp bir melankoli ve romantizm dalgasına kapılıyor, adamın kaderine yazılmış olduğunu hayal ediyordu. Belki de onunla kalmasının sebebi bu hayaller ve bir sevgilinin “fikrine” olan bağımlılığıydı..

Neyin ne olduğunu tespit edemeyen kadın, işin içinden tek başına çıkamıyordu ve zamanla düşünceleri ona eziyet haline gelmeye başladı. Profesyonel yardım almaya karar verdi. Psikoloji dünyasında ne kadar yaygın bir durumun içinde olduğunu o zaman anlamamıştı ama tahmin edilenden daha yaygın bir patolojinin içindeydi. Ona göre sanki sadece ikisinin sürüldüğü bir gezegendeydiler ve dünyaya dönüş çok uzak bir ihtimaldi. Her pesimist hayalpereste olacağı gibi bu düşünceler onun gerçekleri görmesini biraz daha erteliyordu.

Bir insan karşısındakinin ne kadar arıza olduğunu bilmesine rağmen onun yanında kalıyorsa, bu aşktan başka ne olabilirdi ki? İkisinin de nasıl bu kadar çıldırmış gibi davrandıklarını başka türlü açıklamak mümkün değildi zaten. Bu sadece kurulan hayallerin en büyüğüydü: demek ki adam da kadına aşık olmalıydı. Ama kadın, kadın olduğu için buna uzun süre kendini inandıramadı! Çünkü beslenmesi gereken bir ruhtu kadınınki, kendine uydurduğu kuru yalanlarla sonsuza kadar yaşamayacaktı. Bu yalanlar bağımlılık yapmıştı.

İşin garibi, kadın kendi derdine o kadar düşmüştü ki; karşısındaki adamın neyi neden yaptığını asla anlayamıyor, çoğu zaman buna enerjisi kalmıyordu. Adamdaki patoloji kitaplarda tanımları olan, insanlığın en eski hastalıklarından biriydi. Kadın bunu yıllar sonra yakın bir arkadaşı aynı durumu yaşarken öğrenecekti: narsist bir sapkın.

Adam: “Sen de karşındakiyle zannettiğin kadar dürüst olmuyorsun.”

Kendisi yalan söyleyen bir insanın yaptığı ilk hareketin aynalama olduğunu da bilemeyecek kadar saftı. Çok akıllıca: bu kadar suçlama arasında kimse gerçeği dümdüz göremezdi ki. İşin en garip tarafı ise kadının en çok ortaya çıkan özelliği dürüstlüğüydü! Böylece kadının zihnine müptelası olduğu bir oyuncak vererek onu kendine daha fazla “aşık” ediyordu… Bu adına aşk dediğimiz uyuşturucu da – herkese olduğu gibi – kadına cazip geliyor ve doğal olarak daha fazlasını istiyordu. Aynı bir uyuşturucu bağımlısının bağımlı olduğunu ve öleceğini düşünmemesi gibi sürekli dozu arttırmaya devam ediyordu.

O da bal gibi biliyordu ki; aslında birbirlerine zamkla yapışmış bir ilişkiydi onlarınki. İkisi de kendince arıza, iki yarı yetişkin insanın bir araya geldiklerinde yaşanan bir gerginlikten başka birşey değildi bu aşk zannettikleri şey…

Son zamanlarda durum çığrından çıkmış onu adeta uyuşturmuştu. Adamın devamlı karakter değiştirmesine dayanamıyordu artık. Bazen devamlı değişenin aslında kendisi olduğunu bazen rolleri değiştiklerini hissediyordu. Manipüle oluyordu. Bunu gerçekten anladığında adamın oyunlarına kendi müsaade ettiği için itildiğini gördü. Bunda gittiği davranış terapisinin etkisi büyüktü, kendi başına bunu anlaması neredeyse imkansızdı.

***

Adam bu durumdan çok da şikayetçi değildi. Hep kavga çıkarıyor, birkaç hafta sonra kadının gönlünü almayı başarıyordu.

***

Ta ki; bir gün kadın bu krizlere dayanamayıp akla gelmeyecek birşey yapana kadar… Adamın saldırgan bir anında onu tuzağa düşürerek videosunu çekti. Sonra da kendi ismini de gizlemeyerek videoyu çalıştıkları şirkete yolladı. Videoda kadının yüzü de, adamın ona bağırdığı ve üstüne yürüdüğü de net bir şekilde gözüküyordu. Etrafa karşı şişirilmiş bir imajı olan adamı kendi çöplüğünde rezil etmişti.

Adam şok geçirdi. Bunu hiç beklemiyordu. Nasıl aldandığını düşününce kendine çok kızdı. Nasıl olmuştu da kadın buna cesaret edebilmişti? Kadının sınırsız adrenalin tutkusu yanıltmıştı onu. Sanki hiç sıkılmayacak gibiydi bu heyecan selinden. Şunu gözden kaçırmıştı: gönül işlerinde kadın hassastı ve belli bir yere kadar devam edebilmişti. Sonunda kırılma noktasına gelip herşeyi yakmıştı… Kendini aptal hissetti. Hem elindekini kaybetmiş hem de bunun için savaşma fırsatı bile olmamıştı. Çünkü adam aynı gün şirketten uzaklaştırıldı ve bir daha binaya giremedi. Polise verilen şikayetin sonunda dava açıldı ve siciline işlendi. Artık kadına yaklaşamayacaktı. Bu darbe adam için yıkıcı olmuştu.

Kadının ise hiç vicdanı sızlamadı. Geri dönüşü olmayan bir yolla adamı sonsuza kadar hayatından çıkarmıştı. Zaten erkeklik gururu nedeniyle kadını bu yaptığından dolayı asla affedemeyecekti. Yöntemin esas amacı da buydu zaten. Hakkını ararken kendini rezil etme pahasına canavarı uzaklaştırmak. Evet, sonunda başarmıştı ve buna kesinlikle değerdi.

***

Bu olaydan sonra adam kabuğuna çekilip herşeyi sorgulamaya başladı. Planı ilk defa bozulmuştu.

Kadın ise daha fazla gezdi ve hayatında daha cesur kararlar almaya devam etti.

Adam ara ara düşünüyordu; kadını kendisi korkutmuştu ve başına geleni kendi tetiklemişti. Acaba kendisinden daha korkusuz birini görmek mi korkutmuştu kadını? Hala durumu nasıl kontrol edebileceğine kafa yoruyordu. Değil kadını kaybetmek, onu hiçbir zaman tam anlamıyla elde edemediğini ise kim bilir ne zaman farkedecekti…

 


0 Comments

Leave a Reply

Avatar placeholder