Evime yakın bir kahve dünyasında oturup bu güzel bahar gününde bir Türk kahvesi içmişim ki; gerçekten muhteşem. Sadece pürüzsüz kahve değil ortam da çok güzel: ısıtıcısı var, battaniyesi var, hafif müzik var, dışarıdan da kuş sesleri geliyor daha ne isterim? Burada şikayet etmek için gerçekten seçici olmak lazım. Fakat yanımda oturan teyzelerin garsonlarla konuştuğu her kelime bir ayrı kabus, bir ayrı aşağılayıcı. Yani sadece şikayet ediyor olsa oturup yazmam, kadının biri (yanındaki daha ılımandı) terör estiriyor! Genç adamı maşallah hiç çekinmeden, hiç acımadan kendi oğlu gibi azarlıyor! Efendim neymiş; orta yerine çok şekerli kahve gelmiş, burada düzgün bir kahve keyfi yapmak mümkün değilmiş. Tamam, çocuk siparişi şaşırmış bile olsa sen buna insanlık hali deyip geçemiyorsan o kahvenin huzuru da sana haram zaten. Üstüne üstlük yanındaki arkadaşınla yarım saatlik sohbetinin merkezi bu basit hata oluyor. Senin konuşacak başka sözün yok mudur teyze? Herşeyin hep sinir bozucu taraflarına mı çekilirsin? Bundan yola çıkarak kendine ve başkalarına verdiğin sinir ve gerginlik de emin ol yaşam kaliteni arttırmıyor emin ol.
Ama o garsonun halini görecektiniz, resmen çöktü adamcağız. Belli ki (ve buraya sık geldiğim için aslında gerçekten biliyorum ki) normalde işini seven ve hevesle yapan bir arkadaş. Orada boşları topladıkları istasyonda teker teker dizdi bardakları, yavaş yavaş daldı gitti gözleri kaşıkların nizamına… Kim bilir ne düşündü içinden. Tam o sırada sipariş için bekleyen başka bir müşteri yüksek sesle bağırdı: ‘oğlum baksana burada iki saattir bekliyoruz!’. E, tabii beklersin. Sen, o teyze ve sizin gibi hayatı zorlaştıran insanlar kendine hizmet veren birinin bu şekilde moralini bozuyorsa, bekleme süreleri artacak, aksaklıklar sıklaşacak. Belki isteyerek belki istemeden o garson işini iyi yapamayacak. Etrafımızdaki çalışanların da birer eşantiyon değil de aslında İNSAN olduklarını anlamaya başlarsak çok daha güzel günler geçirecez ama, bilmiyorum ne zaman…
0 Comments