Yaşam koçluğu diye bir mesleğin ortaya çıkmasından anlaşıldığı gibi bence inanılmaz derecede yardıma ihtiyacımız var! İnsanın kendini tanıması ve istediği gibi, onu doyuracak ve mutlu edecek bir hayat yaşaması gitgide zorlaştı sanki. Hep bi kafamız karışık, hep bi yanlızlık içindeyiz. Geçinemiyoruz bi türlü. Halbuki ne kadar da yakında çare! Derdimizi paylaşabilsek nefes almak kadar kolaylaşır yardım almak.
Lütfen yaşam koçları alınmasın, ben bu gibi iyi niyetli oluşumları destekliyorum. Ama sanki bir arkadaşımızdan veya bir büyüğümüzden de bu yardımı alabilirmişiz gibi geliyor. Günümüzde yaşam koçu olmak için veya bir yaşam koçuna sahip olmak için çok ciddi yatırımlar da yapılıyor tabii. Dolayısıyla ben de bundan rahatsız olup milletin ekmek teknesini eleştirebilirim aklımca. Ama bu şekilde kimseyi hem üzmek istemem, hem de aslında kimin nereden para kazandığı çok da umurumda değil. Sadece bu yeni iş alanı yardıma ne kadar ihtiyaç var onu gösteriyor; standart arz talep meselesi.
Ey insanlık, acaba biraz arkadaşsız mı kaldık nedir?
Mesela internetteki sosyal ortamlarımızı düşünürsek, hep kısa süreli ve sınırlı etkileşimler var: Yorum, fotoğraf, durum, şarkı, şakalaşma ve üzerine tekrar yorum. Anlık ve değişken. Tabii çok zevkli ve muazzam hızlı olduğundan aslında insan iletişimini birçok bakımdan ileriye taşıyor. Her zamankinden daha özgür daha açık bir ifade olanağı sunuyor, insanlara bir sürü ufuk açıyor, kendini yeniliyorsun, toplum olarak bir araya geliyorsun, toplumdan sıyrılabiliyorsun, uzaklıkları ortadan kaldırıyorsun ve daha neler neler…
Gel gör ki; şöyle yüzyüze bakarak, aynı havayı soluyarak yapılan sohbetlerin tadı ve katkısı bambaşkadır. Benim ruhumu açıp, düşünce ve duygularımı aktarmam için 140 karakterlik bir yazı alanı yeterli olabilir mi? (Şimdi tabii twitter bana yetmedi diye blog yazmaya başladım sanılabilir ama inanın ki bunun amacı farklı). Hadi beni geç, ama herkesin tarzı farklı olsa bile hamurumuz aynı değil mi canım kardeşim? İnsan değil misin, illa ki karmaşıksın, illa ki duygusalsın ve illa ki de ilgi istiyorsun! Bu ilgiyi sınırsız indirme kotası veya fiber optik internet hızından nasıl bulmayı umuyorsun ki? İşte ben bunu anlamıyorum. Bu kadar senelik IT’ciyim, hala ısınamadım bu felsefeye.
Kimsenin vakti yok diycem, yoo o da doğru değil. Sosyal medya bu eski kafadaki sohbetlerin yerini aldı ve neredeyse tüm zamanımız sanal sohbette geçiyor. Nerdesin? Evdesin, iştesin, spordasın, okuldasın; mesaj attın, check-in yaptın, foto yolladın artık herkesin ‘herşeyinden’ haberi var. Daha fazla soru sormaya, seni merak etmeye gerek kalmadı ki. Fotoğrafta gülüyorsan iyisindir herhalde. Bir resim bin söze bedel değil miydi en son? E, o zaman beklediğin ilgiyi de sınırlıyorsun ve ‘yeterli’ hale getiriyorsun. Ama acı gerçek şu ki; insanoğluna bu ufak dozda iletişim yetmiyor, yetmez. Öz benliğini inkar etmenin bir alemi yok.
İşte bu yüzden yakın bir arkadaşımız, bir dostumuz henüz yoksa da edinmeye, veya var olanları hoş tutmaya çalışalım lütfen. Belki cesur bir adım atıp o samimiyeti kurabilirsek, zamanla birbirimize yaşam koçluğu da yapabiliriz (hem paramız da cebimizde kalır, hah!). Bir kahve içmenin, güneşli bir günde yürüyüş yapmanın veya yağmur yağıyorsa ve canımız çok sıkkınsa sinemaya beraber gidebilmenin ihtimali bile çok hoş birşey. Basit bir davet bile bu ortamda gitgide derinleşen yalnızlık hissini alıp götürebilir. Her seferinde karşılık bulması bile şart değil…
Asıl önceliğimiz çevirim içi bir ekrana bakmak değil de gerçekten görüşmek olursa bu bizim insanlığımız için çok daha besleyici olacaktır, buna eminim.
0 Comments